Skip to main content

Türkiye: Kanun Hükmündeki Kararnameler İşkenceyi Kolaylaştırıyor

Polisin Kötü Muamele Yapmasını Önlemek İçin Koruyucu Tedbirler Geri Getirilsin

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün belgelediği polis işkence ve kötü muamelesi vakalarından bazılarının yaşandığı Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü © 2016 Human Rights Watch

(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün açıkladığı raporunda, Temmuz 2016’da Türkiye’de yaşanan başarısız darbe girişiminin ardından çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerden önemli koruma tedbirlerinin çıkarılmasının neticesi olarak polisin gözaltındaki kişilere işkence veya kötü muamele yaptığını söyledi.

47 sayfalık “Açık Çek: Türkiye’de Darbe Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması” başlıklı rapor, olağanüstü hal kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) koruma tedbirlerinin zayıflatılmasının gözaltı koşullarını ve gözaltına alınan kişilerin haklarını nasıl zayıflattığını ortaya koyuyor. Raporda, darbe girişiminden bu yana meydana geldiği iddia edilen ve zorlayıcı pozisyonlarda tutma, uykusuz bırakma, ağır dayak, cinsel taciz ve tecavüz tehdidi gibi ihlallerin yer aldığı 13 vakaya ilişkin ayrıntılara yer veriliyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya direktörü Hugh Williamson, “Türkiye hükümeti işkenceye karşı koruma tedbirlerini kaldırarak kolluk görevlilerine gözaltındakilere diledikleri gibi işkence ve kötü muamele yapmaları için açık çek veriyor. Belgelediğimiz vakalar bize bazı görevlilerin tam da böyle yaptığını gösteriyor. Türkiye hükümeti bu önemli tedbirleri geri getirmelidir” dedi.

KHK’da yer alan bir maddeyle devlet görevlileri, bu kararnameler kapsamında yerine getirdikleri görevler kapsamında her türlü sorumluluktan muaf tutuluyor. Ayrıca, Türkiyeli yetkililerin Birleşmiş Milletler işkence özel raportörünün ziyaretini ertelemesi de, işkence ve kötü muameleyi önleme taahhütleriyle ilgili ciddi bir şüphe uyandırıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü rapor için yürüttüğü araştırma kapsamında 40’tan fazla avukat, insan hakları aktivisti, sağlık personeli, adli tıp uzmanı ve gözaltından serbest bırakılmış kişilerle görüşmeler yaptı.

Ordunun bazı unsurlarının seçilmiş hükümete darbe yapmaya kalkıştığı 15-16 Temmuz tarihlerinde en az 241 polis memuru ve vatandaş hayatını kaybetti ve yaklaşık 2.000 kişi de yaralandı. İnsan Hakları İzleme Örgütü darbeye karşı koyarken yaralanan kişilerle de görüştü.

Türkiye hükümeti başarısız darbe girişiminden kısa süre sonra olağanüstü hal ilan etti. Hükümetin istisnai koşullarda bu tedbire başvurma hakkı bulunuyor. Hükümet ayrıca halkı korumak, darbe girişimi sırasında işlenen cinayet ve bedensel zarar dahil tüm suçları soruşturmak ve sorumluları yargılamak hakkına da -ve hatta yükümlülüğüne- sahip.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, olağanüstü halin hükümete hakları askıya alması için açık çek vermediğine dikkat çekti. Uluslararası hukuk işkenceyi mutlak surette yasaklar ve bu yasak savaş ya da ulusal acil durum hallerinde bile askıya alınamaz. Oysa KHK’lar gözaltındakileri işkence ve kötü muameleden koruyan önemli koruma tedbirlerini kaldırıyor.

KHK’lar yargısal denetime tabi olmadan gözaltı süresini dört günden otuz güne çıkarıyor, gözaltındakilerin avukatla görüşmesini beş güne kadar kısıtlayabiliyor ve alıkonan kişinin  avukat seçme ve avukatıyla özel görüşme haklarını kısıtlıyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün belgelediği bazı vakalarda kolluk görevlileri bu hakları, KHK’larla sağlanan geniş hareket alanını bile aşacak şekilde ihlal ediyorlar.

Gözaltına alınmış bir kişi savcıya verdiği ifadede söyle diyor: “Beni gözaltına alan komiser...  yüzüme gözüme tokatla vurmaya başladı…[A]yaklarımın altına, karnıma vurarak, sonrasında hayalarımı sıkarak 'seni hadım ederim' dedi.” İfade, vücudunun başka yerlerini de nasıl darp ettiklerine dair detaylarla devam ediyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün araştırması, polis tarafından yakalanan ve gözaltına alınanların sağlık muayenelerinin güvenilirliğinin de, söz konusu muayenelerin gözaltı tesislerinde veya polis memurlarının önünde yapılmasını talep eden polislerin tutumu ve yetkililerin baskısı yüzünden zedelendiğini ortaya koyuyor. Ek olarak, yetkililer, soruşturmanın gizliliği bahanesiyle, yakalama veya gözaltı sırasında kötü muamele yapıldığı iddialarını doğrulayabilecek olan doktor raporlarını şüphelinin veya avukatının görmesine de ısrarla izin vermiyorlar.

Kolluk görevlileri bu tedbirleri yalnızca darbe girişimine karışmakla suçlanan kişilere değil silahlı Kürt ve sol gruplarla bağlantılı olmakla suçlanarak gözaltına alınan kişilere de uyguluyor ve onları da kötü muamele ve adil olmayan yargılamaya karşı koruyacak tedbirlerden de mahrum bırakıyorlar.

Tüm bunlar, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü avukatların, gözaltına alınmış kişilerin, insan hakları aktivistlerinin, sağlık personeli ve adli tıp uzmanlarının, hükümetin darbe destekçisi olduğu yolunda iddialar bulunan kişiler hakkında yürüttüğü kapsamlı gözaltılarda sıranın kendilerine gelmesinden korktuklarını söyledikleri bir ortamda gerçekleşiyor. Bu korkular temelsiz değil. Örneğin, Türkiye Barolar Birliği’nin ifadesine göre yetkililer 200’den fazla avukatı darbe girişimine karıştıkları gerekçesiyle gözaltına aldı.

Avukatlar, sağlık personeli, son dönemde gözaltından bırakılmış kişiler ve gözaltında tutulanların aileleri İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, gözaltında işkence ve kötü muameleyle ilgili, farklı düzeylerde şiddetin uygulandığı 13 vaka anlattılar. Vakalar arasında rahatsız edici pozisyonlarda tutmak ve uykusuz bırakmaktan yoğun dayak, cinsel taciz ve tecavüz tehdidine varan farklı yöntemler yer alıyor. Bir vakada ise gözaltındaki birden çok kişiyle ilgili ihlal iddiaları dile getiriliyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü güvenlik endişesiyle gözaltındaki kişilerin ve avukatların çoğunun isimlerini ve kimliklerini ortaya çıkarabilecek diğer detayları gizli tuttu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil olmak üzere Türkiye hükümeti yetkilileri darbe girişiminden sonra işkenceye sıfır tolerans göstereceklerini ilan ettiler. Ne var ki, yetkili makamlar son işkence iddialarına gereğince yanıt vermek yerine bu iddiaları dile getirenleri önyargılı ve darbe yanlısı olmakla ve Gülen Hareketi’nin propagandasını yapmakla suçladılar.

İktidar partisinin üyesi ve  Meclis Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı Mehmet Metiner kısa süre önce komisyonun hapishanelerdeki Gülen destekçilerine işkence yapıldığı iddialarını incelemeyeceğini söyledi. Türkiye’de yaygın ve sistematik işkence çok uzun yıllardır devam eden bir sorun olmakla beraber 2002’den 2015 ortalarına kadar gözaltında işkence ve kötü muamele şikâyetlerinde ciddi bir azalma olmuştu. Bu düşüş, gözaltı süresinin kısalması, gözaltıların kayıt altına alınması ve ifade alma usullerinin çok daha sıkılaştırılması, poliste gözaltına alındıktan hemen sonra avukata erişim ve gözaltındakilerin zorunlu ve düzenli sağlık muayenesi gibi koruma tedbirlerini geliştirme vb. çabaları sayesinde mümkün olmuştu.

Darbe girişimi sonrasında, işkence gördüklerine inandığı kişilerle birlikte gözaltına alınan bir avukat İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şöyle dedi: “İşkence bulaşıcı bir hastalık gibi - bir kez başlayınca yayılıyor; şu an yaşadığımız geriye gidişi görmek çok acı verici.”

“Olağanüstü hal altında hızla çıkartılan iki KHK’nin Türkiye’nin işkenceyle mücadelede aldığı yolu boşa çıkarmasının çok yazık olacağını” söyleyen Williamson, “Yetkililer büyük zarar veren bu hükümleri derhal iptal etmeli ve emniyette ve diğer gözaltı yerlerinde yapıldığı söylenen inandırıcı işkence ve kötü muamele iddialarını soruşturmalıdır” dedi.

 

Rapordan Seçilmiş Tanıklıklar

Ankara’dan bir avukat darbe girişimine karıştığı şüphesiyle gözaltına alınan bir subay olan müvekkilinin Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde gördüğü muameleyi şöyle anlattı:

Arkasında birkaç polis ayakta duruyordu. O da masanın önündeki bir sandalyede oturuyordu. Konuşması için normalde kelepçe olarak kullandıkları plastik bantlarla kırbaçlar gibi vurmaya başladılar; yumruklarıyla da başına ve vücudunun üst kısmına vurdular. Elleri kelepçeli olduğundan kendini korumak için hiçbir şey yapamıyordu...

Bir aşamadan sonra artık sırtımı döndüm. Ona kaç kez vurduklarını bilmiyorum. Daha fazla bakamadım. Durdurmak için yapabileceğim bir şey olmadığını biliyordum. En sonunda ifade verdi...

O saatte oradaki tek avukat bendim. Her yerde şiddet vardı ve polis benim orada olmamdan memnun değildi. "Bu insanların neden avukata ihtiyaçları var ki" diyorlardı.

Eyüp Birinci polis gözaltındayken yaşadıklarını Antalya Cumhuriyet Savcısı’na verdiği ifadede şöyle anlattı:

 

Gözlerim bağlı idi. Odada 3-4 kişi olduğunu hissettim. Ancak beni gözaltına alan komiser konuşuyordu… 'Bildiklerini anlat, Antalya’da ne işin var' diyerek çırılçıplak soydular…

 

[Beni] gözaltına alan, ismini bilmediğim, komiser olduğunu düşündüğüm yüzüme gözüme tokatla vurmaya başladı…[A]yaklarımın altına, karnıma vurarak, sonrasında hayalarımı sıkarak 'seni hadım ederim' şeklinde sözler söyleyerek işkenceye devam ettiler. Yüzüstü yatırıp sağ kolumu ve sol kolumu geri çevirerek, polis memuru bana bu şekilde işkence yaptı Sonrasında sırt üstü döndürüp ayaklarımı ıslatıp copla vurmaya başladılar. Sonra her iki koluma da copla vurdular. Boynumu ıslatıp copla boynuma da vurdu… Hatta copu ağzıma sokup ağzımda çevirdi… Sonrasında kaldırıp yumrukla vurmaya başladı.Her vurduktan sonra dik dur diyerek karnıma dakikalarca vurdu.

 

İ.B. hapishanedeyken yazarak avukatına teslim ettiği ifadede, Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltındayken maruz kaldığı muameleyi şöyle anlattı:

Beni avukat görüşü diye 3 gün boyunca her gün sorguya götürdüler (İstanbul-Vatan’da). Üzerimdeki kıyafetleri indirip ve yırtarak cinsel organlarımızı sıkma, darp etme, iğrenç yönelimlerde bulunarak tehditler savurdular. "Anneni buraya getirdim konuşmazsan gözünün önünde ona tecavüz edeceğim" dedi. Kafama bir torba geçirip ellerimi arkadan bağlayıp kafamı yere, duvara vura vura beni, alçakça gülerek, domalık dedikleri bir pozisyona getirerek "yok mu buna tecavüz edecek baba yiğit" diye bağırıp gülüyorlardı. Vücudumun her yerini darp içinde bıraktılar.... İşlemediğim bir suçu, hayatımda görmediğim tanımadığım biri tanıtmak için "tanıyacaksın yoksa sana daha çok şey yapacağız" gibi hakaret ve tekmelerle üstüme geliyorlardı. Sonra "7-8 kişiyi mahkemeye getirtir, üstüne ifade verdiririm, bir daha dışarıyı göremezsin; eğer suçu kabul edip isim vermezsen hayatını kaydırırız" dediler. Darp raporları aldığım her gün beni bir kez daha darp ediyorlardı... “Sen istediğin kadar rapor al, bize sökmez, herşey bizim elimizde” dediler.

Your tax deductible gift can help stop human rights violations and save lives around the world.

Region / Country